Furkan HİLMİ - Hayata Pozitif Bakabilmek |
|
|
Hayatta daha başarılı olmak, sağlıklı yaşamak, insanlarla iyi ilişkiler içinde olmak, kendimize güvenimizin artması hep içimizdeki
pozitif enerjiyi açığa çıkarmayla ilişkili. Şöyle bir düşünün, omuzlarınız ve kollarınız düşük, neredeyse bir adım bile atmak
istemiyorsunuz. O gün de o kadar çok yapılacak iş var
ki: Aynaya bakıyorsunuz, yavaşça arkaya geriliyorsunuz, derin bir nefes alıyorsunuz. Yapmak istediğiniz şeyleri düşünüp, "Biraz
canlanmam gerekiyor." diyorsunuz. Omuzlarınız şimdi daha dik. Bakışlarınız daha canlı. İşte bu durumda siz pozitif enerjinizi
harekete geçirmiş oluyorsunuz |
|
HAYATA POZİTİF BAKABİLMEK
Bir olayla karşılaştığımızda içinde bulunduğumuz ruh hali o olaya vereceğimiz tepkiyi de belirler. Keyfimiz yerindeyse önümüze çıkan olumsuz bir durumu çok da dert etmeyebiliriz, ya da canımız sıkkın olduğu bir anda alacağımız olumlu haber o an için bizi yeterince mutlu etmeyebilir...
Çok bilinen ve söylenen bardağın yarısı dolu/boş örneğinde olduğu gibi bakış açımız ruh halimizi etkiliyor genellikle. Mahatma Gandi’nin söylediği gibi; “Duygularımız düşüncelerimizi, düşüncelerimiz davranışlarımızı, davranışlarımız alışkanlıklarımızı, alışkanlıklarımız da karakterimizi şekillendirir.” Dolayısıyla biz olumlu duygulara sahipsek olumlu düşüncelerle olumlu davranırız. Gördüğümüz gibi duygu düşünce ve davranışlarımız arasında güçlü bir bağ mevcut.
İçinde bulunduğumuz olumsuz duyguları üzerimizden atamadıkça yaşadıklarımıza olumlu bakabilmemiz de zor. Bizi en çok mutsuz eden ruh halimizde karamsarlık değil midir zaten. Depresyonun en önemli bileşenlerinden biri de yine karamsarlık olarak çıkar karşımıza.
Kanser gibi korkutucu olan hasalıklarda tedavisi iyi giden hastaların ortak özelliğinde ne olursa olsun hastaların hayata iyimser bakabildiklerini görürüz. İyimser bakabilmek en önemli ilaçsız tedavi belki de.
Dilerseniz Yunan mitolojisindeki pig-malyon örneğine bakalım; Pigmalyon adında bir heykeltıraş varmış, özenerek ve bezenerek bir kadın heykeli yapmış ve bu heykeli o kadar çok sevmiş ki yaptığı o heykele bir gün âşık olmuş, duygularının ve düşüncelerinin gücünden olsa gerek bunun üzerine yaptığı o kadın heykeli canlı bir kadına dönüşüvermiş. Şimdilerde pigmalyon etkisi olarak anılan olumlu düşüncenin gücü bu şekilde anlatılmaktadır.
Günlük yaşamımızda çok sık söylediğimiz gibi bir şeyleri olumsuz düşünmeye başladığımızda ters giden şeylerle karşılaşırız. Hatta bunu, “bu sabah yataktan ters kalktım her işim ters gitti” diye de dile getiririz.
Bir anlamda iyi düşünmek iyiliğe, kötü düşünmekte kötülüğe şartlanmak gibi bir süreci tetiklediğini görürüz. Güzel duyguları taşımak iyi düşünmeye böylece de çevremizdekileri de iyi ve güzel görmeye iter, bu da bizi yaşadıklarımızdan keyif almaya ve mutlu olmaya götürür.
Gelelim Polyanna’ya; hayata güzel ve iyi yönlerinden baktığından olsa gerektir ki, “Polyanna güzel kızdır”.Pozitif enerji için bir şeyi istemek, sonucu hayal edebilmek ve yapabileceğimize inanmak gerekiyor. Hayata olumlu bakmak, olay- ların güzel yönünü görebilmek için sosyal ilişkilerinin ve beden sağlığının da dengeli olması çok önemli.
Hayatta daha başarılı olmak, sağlıklı yaşamak, insanlarla iyi ilişkiler içinde olmak, kendimize güvenimizin artması hep içimizdeki pozitif enerjiyi açığa çıkarmayla ilişkili. Şöyle bir düşünün, omuzlarınız ve kollarınız düşük, neredeyse bir adım bile atmak istemiyorsunuz. O gün de o kadar çok yapılacak iş var ki: Aynaya bakıyorsunuz, yavaşça arkaya geriliyorsunuz, derin bir nefes alıyorsunuz. Yapmak istediğiniz şeyleri düşünüp, "Biraz canlanmam gerekiyor." diyorsunuz. Omuzlarınız şimdi daha dik. Bakışlarınız daha canlı. İşte bu durumda siz pozitif enerjinizi harekete geçirmiş oluyorsunuz. İnsanoğlu doğuştan kendi enerjisini kendisi üreten müthiş bir sisteme sahip kılınmış. Bununla beraber kişinin bu enerjiyi nasıl ve nerede üreteceğini bilmesi için zihinsel bir hazırlığa yani bilişsel ve duygusal donanıma sahip olması gerekiyor. Enerjinin ortaya çıkarılması |
|
kadar yerinde kullanılması da önemli. Bazı kişiler son
derece enerjiktirler, fakat bu enerjiyi uygun yere kanalize edemeyince verimsiz olurlar. Bu durum bir huzursuzluk da meydana getirir. Bu sebeple enerjiyi uygun şekilde kullanma alışkanlığı kazanmak da gerekir. Hepimiz normalde pek çok işi düşünmeden otomatik olarak yaparız. Bizi buna iten günlük alışkanlıklarımızdır. Bununla beraber bazı anlar var ki orada kendi irademizi (bilincimizi) kullanmamız ve pozitif enerjimizi açığa çıkarmamız ve daha fazla enerji üretmemiz gerekiyor. Bu demektir ki varlığımızın üretmeye alışık olduğu miktar, o durumun üstesinden gelmemiz için yetmiyor. Pozitif enerjiyi üretebilmek için bir şeyi istemek, sonucu hayal edebilmek ve yapabileceğimize inanmak gerekli şartlar arasında yer alıyor.
Pozitif enerjiyi üretebilmek için vücudumuzun negatif enerji birikimini boşaltması, iyi dinlenmesi, sağlıklı beslenmesi, solunum ve boşaltım sisteminin sağlıklı çalışması, sosyal ilişkilerinin dengeli olması da gerekiyor. Sanatsal faaliyetlerin de negatif enerji birikimini boşaltma yollarından biri olduğunu unutmamak gerekiyor.
Hayata olumlu bakan, inanan ve başarmak isteyen, öğrenmek için bir amacı olan kişilerde ise pozitif enerji daha fazla olduğundan başarı da daha çok oluyor. Hayatın hep kötü yönlerini gören karamsar kişilerde bağışıklık sistemi de etkilendiğinden hastalıklara karşı dirençsiz olurlar. Hâlbuki içindeki pozitif enerjiyi açığa çıkararak karamsar düşüncelerden kurtulmaya çalışan, hayata gülen gözlerle bakabilen, gülümsemeyi bilen bir kişinin bağışıklık sistemi salgılanan hormonlarla kuvvetlenir.
Deprem, ölümler, kazalar, felaketler kişinin elinde olmayan olaylardır. Kişi pozitif enerjisini ne kadar açığa çıkarırsa çıkarsın, bu tür hayat zorluklarını tamamen önlemek mümkün olmasa da etkilerini en aza indirmek yine de kişinin elindedir. Kişi hayata ne kadar olumlu yaklaşırsa travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz hayat zorluklarından sonra ortaya çıkan piskolojik rahatsızlıklardan da o kadar çabuk kurtulabiliyor. Yapılan tedaviler daha etkili oluyor. Kişi pozitif enerjisini ortaya koyarak ve iyileşeceğine inanarak kanser gibi ciddi hastalıkları dahi yenebiliyor. |
|
HAYATA GÜZEL BAKMAK
Hastanenin bir koğuşunda üç kötürüm bulunuyordu. Bunlardan koğuşa ilk gelen pencerenin önüne, ikincisi ortaya, üçüncüsü ise kapı
kenarına yatırılmıştı. Ortadaki hasta iyimser bir adam olduğu için, neşeli konuşmalarıyla ötekileri eğlendiriyor ve kederlerini
azaltmaya çalışıyordu. Soğuk bir kış gecesi, pencerenin yanındaki hasta öldü. Onu kaldırdıktan sonra ortadaki hastayı pencerenin önüne,
kapının yanındakini de ortaya yatırarak, boşalan yere yeni bir hasta getirdiler.
Pencerenin önüne alınan iyimser hasta, dışarıda gördüklerini anlatmaya başladı. Yol kenarındaki parkı, dev çınar ağaçlarını, cıvıldaşan
kuşları işlerine koşan insanları, neşeli çocukları ve karşı dağlardaki çiçek dolu tarlaları uzun uzun anlatarak, çaresiz durumdaki
arkadaşlarını rahatlatıyordu. Adam kısa bir süre sonra, gelip geçenlere isimler takmaya başladı. Öteki hastalar, artık sabah işe
gidenlerin, seyyar satıcıların ve akşam vakti yorgun argın eve dönenlerin öykülerini dinleye dinleye, onları gözleri önünde
canlandırıyordu. |
|
Kısa bir süre sonra hastanenin ruha ağırlık veren havası dağılmış ve türlü geçmek bilmeyen can sıkıcı saatleri tatlı öyküler doldurmuştu.
Bir gün ortadaki hastanın aklına bir fikir geldi. Eğer pencerenin önündeki hastaya bir şey olursa oraya kendisi geçecek ve onun öykülerini
dinlemektense, dışarıdaki renkli ve canlı yaşamı kendi gözleriyle görecekti. Bu düşünce günlerce kafasına yer etti. Yattığı yerden hep bunu
düşünüyor ve çareler araştırıyordu. Sonunda onu da buldu. Pencerenin önündeki hastaya bazen kalp krizleri geliyordu. Adam bu durumda
komodinin üzerindeki ilacına güçlükle uzanıyor ve odada hasta bakıcı olmadığından ilacı kendisi alıyordu. Bir gece, pencere önündeki
hastaya yine bir kriz geldiğinde, ortadaki hasta büyük bir gayretle doğrularak onun ilacını devirevirdi. Şişe yere düşmüş ve paramparça
olmuştu. Ertesi sabah, pencerenin önündeki hastayı ölü buldular. Ve onu kaldırdıktan sonra, ortada yatan hastayı cam kenarına geçirdiler.
Adam göreceği manzaranın heyecanıyla dışarıya baktığında beyninden vurulmuşa döndü Pencerenin bir kaç metre ötesinde, simsiyah bir
duvardan başka hiçbir şey yoktu. |
|
|